İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası: Türkiye’nin iş kazalarında önde gelen ülkelerden olduğunu ifade eden Prof. Dr. Osman Çakmak’tan uyarılar

İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası kapsamında Türkiye’nin iş kazalarında önde gelen ülkelerden olduğunu ifade eden İstanbul Rumeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Çakmak, ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin sorunlu olduğunu ve güvenlik dersinin ailede, ilkokulda başlaması gerektiğini belirtti. Ayrıca, uygulayıcıların mevzuatı uygulaması için dirayetli ve kararlı olması gerektiğine dikkat çekti.

Çalışanların sağlığını korumak konusunda farkındalık ve bilinç oluşturmak ve konunun önemini kamuoyuna duyurmak amacıyla 1987 yılından beri her yılın 4-10 Mayıs tarihleri arasında İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası düzenleniyor. İstatistiklere bakıldığında ise iş kazalarında Türkiye’nin önde gelen ülkelerden olduğunu ifade eden Prof. Dr. Osman Çakmak, “Türkiye’nin dünyada iş kazaları bakımından ilk sıralarda yer almasının sebebi yetersiz eğitimden kaynaklanıyor” dedi.

Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin sorunlu olduğunu vurgulayan İstanbul Rumeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Çakmak, “Güvenlik dersi daha ailede, ilkokulda başlamalıdır. Kağıt üzerinde değil, uygulayarak ve yaşayarak bir eğitim anlayışını hayata geçirmemiz lazım. Yılın bir haftasında değil her ay ve haftasında iş sağlığı ve güvenliği prensiplerini hatırlatan ve ömür boyu konunun gündemde kalmasını sağlayan tedbir ve düzenli çalışma eğitimine ihtiyacımız var” diye konuştu.

“BÜTÜN KAZALARIN TEMELİNDE CEHALET BULUNUYOR”

Asıl alanı kimya olan Prof. Dr. Çakmak uyguladığı kimya laboratuvar eğitimlerinde güvenlik eğitimlerini şu şekilde anlattı:

“Ülkemizde laboratuvarlarda güvenlik konusundaki uygulamalar genelde şu şekildedir. Ders dönemi başında güvenlik konuları ele alınır ve sonra unutulur. Biz ise her laboratuvar dersinde, yani her hafta güvenliği baş gündem yapıyoruz. Mesela deney çalışmalarında kullanılan maddelerin Malzeme Güvenlik Bilgi Formu (MSDS) denilen güvenlik bilgi formunun kullanılmasını zorunlu tutuyoruz. Deneysel ve uygulamalı çalışmalarında kullanacağımız, dokunacağımız her kimyasal maddenin MSDS’deki 16 kalem güvenlik özelliklerini gözden geçirilmesini ve incelenmesini sağlıyoruz. Herkesin kimya öğrenmesi mümkün değil ama her yerden kolayca ulaşacağınız güvenlik bilgi formlarından MSDS ilgili maddenin risklerini; kullanılırken, taşınırken, depolanırken nelere dikkat edilmesi gerektiğini yani tüm güvenlik gereklerini öğrenebiliriz. Öncelikle deneyin güvenlikle ilgili kısımlarından öğrenciyi sorumlu tutuyoruz. Sözlü ve yazılılarda deneylerin nasıl yapıldığı yanında çalışmanın güvenliği ile ilgili hususlar da sorularda yer alıyor. Böylece laboratuvarlarda kazalar nerede ise sıfıra iniyor. Sadece güvenlik bilgilerini bilmek yetmiyor tabi. Deneysel ve çalışma tekniklerini de iyi bilmeniz gerekiyor. Onun için laboratuvar teknikleri ders kitabı hazırladım. Bütün kazaların temelinde cehalet bulunuyor. Mesleğinizi ve işinizi iyi bilmiyorsanız, kullanacağız cihazı ve aleti kullanmayı doğru öğrenmemişseniz hata üstüne hata yapacaksınız demektir. Tabi ki kazalar arkadan sökün edecektir. Kağıt üzerinde ezbere dayalı mesleki eğitim amacına ulaşmıyor. Mutlaka deneye ve uygulamaya dayalı eğitim yapacaksınız. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim. Ülkemizde kazaların en büyük sebebinin mesleğini iyi öğretemeyen eğitim bulunuyor.”

“EĞİTİMİ HAYATIN İÇİNE ALMALIYIZ”

Eğitim yönteminin sorunlu olduğunu ifade eden Prof. Dr. Çakmak, “Eğitim verildiği halde kazalar, meslek hastalıkları azalmıyor bilakis artıyorsa demektir ki verilen eğitimin şeklinde ve konuya yaklaşımda bir yanlışlık var. İş kazalarının nedenleri, riskler, tehlikeler ve korunma yöntemleri hakkında bilgiler yöntemlerine uygun ve bilimsel derinlikte ve muhtevada verilmeyince beklenen bilinçlendirme sağlanamıyor. Eğitimi hayatın içine almalıyız. Hatta güvenlik konuları dizilerin, filmlerin, hatta çocuk oyunlarının içinde verilmeli ve bu alanda bir öncelik ve politika oluşturulmalıdır. Güvenlik sadece çalışanları değil herkesi ilgilendiren bir konudur. Mesela yemeklerin 4 saat boyunca açıkta oda sıcaklığında kalınca bozulmaya başladığını kaç kişi biliyor? Bu basit gerçeği bilmeyince gıda zehirlenmeleri geliyor. Hijyen hatta el yıkama konusunda, mikroorganizma ve virüsler konusunda çoğu bilgilerimiz bilgiler bilimsel ve gerçekçi değil. Termal konforla ilgili, gıda güvenliği ile ilgili tehlike sınır değerleri konusunda ne kadar bilgiye sahibiz? Kapalı ortamda havalandırma yapmadığımız takdirde oksijenin ne kadar sürede sınır değerlerinin altına düşeceğini kaçımız biliyor? Bir amfi ya da konferans salonunda fert başına kaç metre küp hava ihtiyacı olduğunu biliyor ve gereğini yerine getiriyor muyuz? Hangi toksik gazın ve tehlikeli maddenin hangi risk ve etkiye sahip olduğunu ne kadar biliyoruz? Gıdalara katılan maddelerin, pestisitlerin, kullandığımız kozmetik ve temizlik maddelerinin kanser gibi kronik hastalıkların asıl sebebi olduğu konusunda ne kadar bilinçliyiz? Sonuç olarak, günümüz insanının mesleğinin okuryazarı olmak kadar güvenlik konularında okuryazar olmak ihtiyacı vardır” dedi.

“UYGULAYICILARIN MEVZUATI UYGULAMASI İÇİN KARARLI OLMASI GEREKİR”

Prof. Dr. Çakmak, denetimlerin amacına ulaşması konusunda, “İşyerleri denetleniyor olabilir, hatta işyerindeki riskler tespit ediliyor da olabilir. Fakat eksikliklere karşı tedbirler hayata geçirilmeyince etkisini göstermeyecektir. Diyelim ki yapılan iş kişisel koruyucu ekipmanlar (KKE) kullanmayı gerektiriyor. Ama çalışanlar ikazlara rağmen kullanmıyorlar. Biz bunu laboratuvarlarda çok yaşıyoruz. Öğrenci koruyucu gözlüğü ve önlük kullanmak istemiyor. Bunları kullanınca kendisini kısıtlanmış hissediyor. Nasıl çözüm bulacağız? KKE’nin ihtiyaç durumunda kişilerin kullanmasını zorunlu hissedeceği bir farkındalık eğitimine ihtiyaç var. Bu eğitim eksik, kişi mevzuat ve kanunların zoru ile değil de kendi ihtiyacını hissederek ve doğru kullanımını da bilerek yerinde ve zamanında kullanmalıdır. Personel kendisi ihtiyaç hissederek kurallara uyuyor ve KKE’leri kullanıyorsa o kurumda verilen eğitim amacına ulaşıyor demektir. Sonuç olarak, sorunların kaynağına inmemiz gerekiyor. Problemin kaynağı görülmedikçe, sadece doğru mevzuat hazırlamakla iş bitmiyor. Mevzuatın kendi başına çözüm olmayacağını son deprem olayında daha iyi gördük. Bizdeki deprem yönetmelikleri Japonya’dakilerden geri değil. Mevzuat, bilindiği gibi işyerindeki çalışma koşullarını belirleyen, riskleri azaltan ve iş kazalarının önlenmesi için gerekli olan kuralları içerir. Ancak mevzuat iş yapmaz. Önemli olan uygulayıcıların mevzuatı uygulaması için dirayetli ve kararlı olması gerekir” diye konuştu.

“YETKİLİLERİN EKSİK VE HATALARIN ÜZERİNE GİTMESİ GEREKİR”

Prof. Dr. Osman Çakmak, yasalarda değiştirilmesi gereken hususları da şöyle sıraladı:

“Sıkı yasal yükümlülükler, yaptırımlar, etkili denetimler, daha iyi eğitim, işçi temsilcilerinin iş sağlığı ve güvenliği konusunda daha etkin bir rol almasına izin verilmesi ve işçilerin haklarının korunması ve diğer gerekli yasal değişikliklere ihtiyaç bulunuyor. Bir işçi tek başına iş yerinde rahatsız olduğu bir durumu, risk gördüğü bir sorunu işverene söyleyebilir, bakanlığa bildirebilir ama on gün sonra işten atılacaksa, alınan tedbirler yerini bulabilir mi? İşçinin öncelik kaygısı ekmek ve yaşam olduğunu biliyoruz. Keza işverene bağlı hali ile iş güvenlik uzmanı aynı şekilde bağlı bulunduğu iş yerini denetlemesi ve hataları ilgili mercilere söylemesi mümkün olabilir mi? Yasalarımızda böyle bazı tuhaflıklar var. Bunların bir an evvel düzeltilmesine ihtiyaç var. Tarafların ve yetkililerin iyi niyetle ve cesaretle eksik ve hataların üzerine gitmesi gerekir.”

Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Sağlık

Osman Çakmak Türkiye Sağlık Haberler

Yorum yapın